Kim Programlıyor? – Semboller, Kurbanlar ve Gizli Kod

Seri boyunca sorduğumuz soru, şimdi en kritik noktasına ulaştı:
Ya yaşadığımız gerçeklik, aslında bizim değilse?
Dilin gizli şifrelerinden, yıldızlardan gelen efendilerin soyuna, kurban ritüellerinin karanlık sembollerine kadar uzanan bu yolculuk, sonunda bizi en rahatsız edici sorunun eşiğine getiriyor:
Bu sistem, neden hâlâ çalışıyor? Kimin programında yaşıyoruz?
Pierre Sabak’ın “Gerçekliğin Cinayeti” serisinin final bölümü, sadece bir teoriyi değil, bir yapıyı ortaya çıkarıyor. Bu yapı, kadim metinlerdeki kelime oyunlarından, modern tarihin karanlık dönemlerine kadar uzanan, görünmeyen ama her yerde hissedilen bir düzen.
Ve bu düzenin temelinde, dönüşüm, çiftlik ve yeniden yaratılış gibi kavramlar yatıyor.
Dönüşüm: Şekil Değiştiren Gerçeklik
Antik anlatılarda yılan, sadece bir sembol değil — şekil değiştiren bir varlıktır. Pierre Sabak, bu yeteneğin yalnızca mitolojik bir metafor olmadığını, aksine, bir kimlik manipülasyonu yöntemi olduğunu iddia ediyor.
Latince “hostia” (kurban), Yunanca “hustera” (rahim) ve “haustus” (kan emmek) kelimeleri aynı köke dayanıyor. Bu, “kurban” ile “doğuş” arasında doğrudan bir bağlantı kuruyor. Ve “host” (konuk, ev sahibi), bu döngünün merkezinde yer alıyor: bir varlık, insan bedenine giriyor, onu “ev” yapıyor, sonra da onu tüketiyor.
Daha da çarpıcı:
- Kefaret (affetmek), kâfil (ikiz, çift) ve af’a (yılan) kelimeleri birbirine bağlı.
- Kafa (çıplaklık), naga (yılan), nagna (çırılçıplak) arasında fonetik ve anlamsal bir köprü var.
Tevrat’ta Adem ve Havva “çıplaktılar ama utanmıyorlardı.” Bu utançsızlık, bir bilgisizlik miydi? Yoksa, daha önce bilinen bir düzenin parçası olmalarının bir göstergesi miydi?
Sabak’a göre, bu hikâye, yalnızca bir yasak meyve değil — insan-melek birleşme ritüeli olarak okunmalı. Ve bu birleşme, bir dönüşüm: insan, “Tanrı suretinde” değil, başka bir varlığın suretinde yeniden yaratılıyor.
Kontrolün Mimarisi: Ahır, Beşik, Satranç Tahtası
Şimdi, dikkatinizi bir başka sembole çevirelim: ahır.
İngilizce “manger” (yemlik), Arapça “mahad” (beşik), Latince “mandra” (ahır) ve “mandare” (emretmek) aynı kökten geliyor. Bu rastlantı mı?
Sabak, hayır diyor.
Ona göre, “ahır” sadece bir hayvan barınağı değil — bir kontrol merkezi. Bir “beşik” aynı zamanda bir “sunak” olabilir. Ve bir “yemlik”, bir “kurban alanı” olabilir.
Daha da ileri gidiyor:
- Mandra, Latince’de aynı zamanda satranç tahtası anlamına geliyor.
- İslam’da Kâbe’nin zemzemi etrafındaki siyah-beyaz karolar, bu satranç tahtasını simgeliyor olabilir mi?
- Masonik lokalarda görülen satranç tahtası zeminler, bu sembolizmin devamı mı?
Bu bir tesadüf olamaz. Çünkü bu motif, dünyanın nasıl yönetildiğine dair bir harita olabilir:
Bir oyun. Bir strateji. Bir düzen.
Ve biz, bu tahtanın üzerinde hareket eden piyonlar mıyız?
Dilsel Manipülasyon: Gerçeklik Bir Yazılım mı?
Sabak’ın en radikal iddialarından biri:
Dil, sadece düşüncelerimizi değil, doğuşumuzu da kodluyor.
- “Sünni”, “şune” (ambar) ve “Mada” (Batı rahipliği) aynı dilsel alanda yer alıyor.
- “Şinar” (eski Sumer), ay tanrıçası “Sin” ve “sunnan” (diş) ile bağlantılı.
- Diş, burada “insanı evcilleştiren izleyici” olan ejderin sembolü.
Bu bağlantılar, yalnızca etimolojik oyunlar mı? Yoksa, insan ırkının biyolojik ve zihinsel olarak “yönetilmesi” fikrinin bir parçası mı?
Ve en korkutucu soru:
Kurban edilen çocuk, bir “yem” miydi?
- Medha (Sanskritçe: insan kurbanı) → Murder (cinayet)
- Maḥd (bebek arabası) → Madar (yemek) → Goyim (sığır, yani “melek olmayan insan”)
Bu kelimeler, bir “sindirme” sürecini anlatıyor olabilir mi? İnsan soyunun, bir başka varlığın varlığını sürdürmek için “tükettiği” bir sistem?
Modern Tarihin Kadim Ritüelleri
Belki de en korkunç olanı, bu ritüellerin günümüze kadar uzanıyor olması.
Sabak, Dachau toplama kampının adının “dakkau” (arındırma) ile bağlantılı olabileceğini söylüyor.
Auschwitz isminin İbranice “hashrits” (nesil, soy) ile benzerlik taşıdığını iddia ediyor.
Erfurt’taki fırınları sağlayan “Topf und Söhne” şirketinin isminin, “ifrit” ve “topet” (kurban yeri) ile ilişkili olabileceğini belirtiyor.
Bu isimler, rastlantı mı? Yoksa, kadim bir ritüelin modern bir yansıması mı?
Acaba insanlık tarihi, bir “arınma”, “yeme”, “yeniden doğuş” döngüsünün sürekli tekrarından ibaret mi?
Çiftlerin Gücü: Kimlik Bölünmesi ve Gerçeklik Manipülasyonu
Sabak, sistemin kalbinde “çiftlik” olduğunu savunuyor.
- Double (ikili), debar (konuşmak), dabir (kutsal alan), dabh (kurban) aynı kökten.
- Devil (şeytan), deva (Sanskritçe tanrı), bölünme arasında bir bağlantı var.
Bu, bizi nasıl etkiliyor?
Kimliğimizi ikiye bölerek.
Erkek-kadın, iyi-kötü, iç-dış, biz-onlar… Bu ikilikler, sadece doğallık değil, bir kontrol mekanizması olabilir.
Ve bu varlıklar, Sabak’a göre, koku, ses, kan aracılığıyla şekil değiştirebiliyor.
Zümrüt Tabletleri’nde yazdığı gibi:
“Arada dolaşıyorlar, ama sadece görünümleri insan.”
“Görkem kalkınca, yılan başlı olduklarını göreceksiniz.”
Son Soru: Gerçekliğimiz, Bizim mi?
Bu serinin her videosu, bir katmanı kaldırdı:
- Dil, düşüncelerimizi kontrol ediyor mu?
- Kim, bu dilin arkasında?
- Kurban, gerçekliği yeniden inşa ediyor mu?
- Ve şimdi: Bu sistem, hâlâ çalışıyor mu?
Pierre Sabak’ın iddiaları, kolayca yalanlanamaz.
Ama tam olarak da kanıtlanamaz.
Çünkü bu, bir delil sorunu değil — bir farkındalık sorunu.
Çünkü bir kez bu soruları sorduktan sonra,
bir daha “ahır” kelimesini,
bir daha “kurban” kelimesini,
bir daha “doğuş” kelimesini,
aynı şekilde kullanamazsınız.
Belki de asıl amacımız, bu teoriye inmek değil.
Belki de amacımız, düşünmeye başlamak.
Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, ve en önemlisi:
Nereye gittiğimizi sorgulamak.
Pierre Sabak şöyle diyor:
“Bu, gerçekliğin cinayeti ve bir illüzyonun yok edilmesiyle ilgili.”
“Dünya” dediğimiz şey, hayati bir yanılsamanın radikal bir yansıması olabilir.
Peki ya sizin gerçekliğiniz?
Gerçekten size mi ait?
👇 Serinin son bölümüne gelmeden önce, tüm bu katmanları bir araya getiriyor, nihai soruyu soruyoruz. İzleyin ve kendi cevabınızı bulun:
Teşekkürler.
Bu dört bölümlük yolculuk, sadece bir teori değil, eleştirel düşünmenin bir davetiydi.
Eğer bu yazılar ve videolar sizi bir kez olsun durup düşünmeye ittiyse,
o zaman amacımız gerçekleşti.
Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın.
Gerçeklik sizinle olsun.