Simulantia Footer Logosu
/
Blog
/
Kurban, Gerçeklik Manipülasyonunun Kadim Kodu mu?

Kurban, Gerçeklik Manipülasyonunun Kadim Kodu mu?

Yazar avatarı
Ömer
6 dk okuma Yorum Yok
Kurban, Gerçeklik Manipülasyonunun Kadim Kodu mu?

Yeni bir başlangıç mı? Doğanın dirilişi mi? Yoksa çok daha eski, çok daha karanlık bir ritüelin modern bir yansıması mı?

Pierre Sabak’ın “Gerçekliğin Cinayeti” serisinin üçüncü bölümü, bizi insanlık tarihinin en temel, en kutsal kabul edilen ritüellerinin ardına götürüyor: kurban. Ama bu sadece bir dini tören değil. Sabak’a göre, kurban, gerçekliğin yeniden inşa edilmesi için kullanılan kadim bir kontrol mekanizması. Ve bu mekanizmanın merkezinde, ateş, yılan, meyve, adet kanı ve çocuk kurbanı gibi sembollerin oluşturduğu gizli bir şifre var.

Düşünün: Her yıl 21 Mart’ta, Nevruz’la birlikte baharı kutlarken, aslında bir kurban ayininin parçası mıyız? Pierre Sabak, bu tarihin tesadüf olmadığını, “Adar” adı verilen bu ayın, hem kuzulama mevsimi hem de kurban dönemi olarak tüm kadim kültürlerde bilindiğini iddia ediyor.

İbranicede “sürü” anlamındaki eder, Arapçada “kuzulama”yı ifade eden Adar ile doğrudan ilişkili. Ve bu ay, aynı zamanda Aries’in — yani Koç’un — burcu. Koç, tarih boyunca ilk doğanın kurban edilmesiyle simgelenir. Paskalya’da kapı pervazlarına sürülen kan, İshak’ın bağışlanması, Moloch’a sunulan çocuklar… Hepsi bu “ilk doğan” temalı bir sistemin parçası mı?

Meyve, Yılan ve Ateş: Cennet Hikâyesi Gerçekten Bitmiş mi?

Sabak, bu ritüellerin köklerini Akadça’ya kadar götürüyor. Akadca “peor”, yılan demek. Aynı kökten gelen “pri” ise meyve, verimlilik anlamına geliyor. Ve işte burada, Cennet hikâyesi yeni bir boyut kazanıyor: Yılan, ağzı üzerinden meyveyi insanlığa sunar. Bu bir aldatma mı, yoksa bilgi aktarımı mı?

Daha da ileri gidiyor: Purim bayramı, İbranicede “kura çekimi” anlamına gelse de, kökeni “pore” (verimli) ve “pur” (ateş, ilk doğanın meyvesi) kelimelerine dayanıyor. Bugün İngilizce’deki fire (ateş), bu kökten geliyor. Yani bahar bayramlarımız, aslında ateş, kurban, doğurganlık ve yeniden doğuş döngüsünün bir parçası.

Bu bir rastlantı mı? Yoksa her yıl kutladığımız “yeniden doğuş”, aslında bir sistemin yeniden canlandırılması mı?

Satürn’ün Gelinleri: Adet Kanı, Kehanet ve Kadınların Gizli Gücü

Şimdi en çarpıcı iddialardan birine geliyoruz: adet kanı.

Sabak, adet döneminin başlangıcına verilen İbranice “Bath Kol” (Sesin Kızı) ifadesinin, kehanet yeteneğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu savunuyor. Latince “macula” (leke), aynı zamanda bir tür “masca” (cadı) kelimesiyle ilişkili. Yani adet kanı, tarih boyunca yalnızca bir fizyolojik süreç değil, mistik bir güç, hatta bir kutsal sıvı olarak görülüyordu.

Rahibeler, “ateş yıldızı” olarak tanımlanan bu kanla, ilahi ile insan arasında aracı oluyordu. Ama zamanla bu güç, bastırıldı, korkutuldu, şeytanlaştırdı.

Sabak, bu figürü “Satürn’ün gelini” olarak tanımlıyor. Siyah giyinmiş, peçeli, tapınakta sunaklar yapan kadın… O, bir zamanlar kutsal olan bir bilginin, şimdi “karanlık lordun fahişesi” olarak resmedildiği döneme tanıklık ediyor. Adet kanı, bir “adet yılanı” olarak tasvir ediliyor; Se’irim (keçi tanrısı) ile bağlantılı, doğurganlıkla karanlık güçler arasında bir köprü.

Acaba bu imgeler, kadının doğurganlık gücüne yönelik bir korku inşası mı? Yoksa gerçekten de bu döngü, bilinmeyen bir enerjiyi harekete geçiriyor da, bu yüzden mi kontrol altına alınmaya çalışılıyor?

Ruh Hasatçısı: Gülümseyen Melek ve Ölümün Maskesi

Şimdi dikkatinizi çekmek istediğim bir figür var: Reaper. Yani Ruh Hasatçısı, Ölüm Hasatçısı.

Görünüşte korkutucu, siyah kapüşonlu, elinde tırpan. Ama Sabak, bu figürün aslında bir “gülümseyen melek” olduğunu iddia ediyor. Latince “ridere” (gülmek), “redimere” (kurtarmak, kefaret ödemek) ve “reddere” (geri vermek, yeniden tahsis etmek) ile aynı kökten geliyor.

Yani ritüeldeki “kahkaha”, bir mizah değil — bir manipülasyonun parçası. Kurban edilen çocuk, günahların bedelini öder; tanrı “aptallaştırılır”; ama aslında bu, bir değiş tokuş. Bir “yeniden tahsis.”

Semboller birbirine geçiyor:

  • Rica (peçe) → Ritus (ritüel) → Rictus (sırıtış)
  • Veil (peçe) → Evil (kötülük) → Live (yaşamak)

Bu sadece kelime oyunu mu? Yoksa yaşam ve ölüm, kutsal ve korkutucu, peçe ve gerçeklik arasındaki ilişkinin tamamen tersine çevrildiğinin bir işareti mi?

Ruh Hasadı: Gerçeklik Bir Yazılım mı?

Sabak’ın en radikal iddiası burada başlıyor: Kurban ritüelleri, yalnızca fiziksel değil — ruhsal ve dilsel bir mühendisliktir.

İlk doğan çocukların kurban edilmesi, yalnızca bir inanç değil; bir “soy devamlılığı” projesi. Bu kan, Serpentigena (yılan ırkı) olarak bilinen melez soyun devamı için gereklidir. Ve bu ritüeller, kolektif bilince kazınmış, kutsal metinlerle kodlanmış, dilsel şifrelerle korunmuş bir sistem.

İngilizce “murder” (cinayet), Sanskritçe “medha” (insan kurbanı) kökenlidir. Maḥd (bebek arabası), madar (yemek), qatil (öldürülmüş), goyim (sığır, yani “melek olmayan insan”)… Bu kelimeler, kurbanın bir sindirme ve yok etme süreci olduğunu ima ediyor.

Peki bu ritüeller gerçekten geçmişte kaldı mı? Yoksa modern bayramlarımız, tarih boyunca süregelen bu sistemin maskelenmiş versiyonu mu?

Kurban: Arınma mı, Yoksa Yazılım Güncellemesi mi?

Pierre Sabak’ın bu analizi, bizi rahatsız edici bir soruyla yüzleştiriyor:
Ya yaşadığımız gerçeklik, aslında bir ritüel dilin ürünüyse?

Ya kurbanlar, tanrılara değil, görünmeyen bir efendiler sınıfına adanmışsa?
Ya her bahar kutladığımız “yeniden doğuş”, aslında bir sistemin yeniden başlatılmasıysa?

Sabak’ın teorisi, fantastik gibi görünse de, bize şu soruyu sormayı öğretiyor:
Kurban edilen her can, bir adak mıydı… yoksa bir komut muydu?

Ve daha da önemlisi:
Kimin programında yaşıyoruz?

👇 Bu soruların peşinden gidiyor, sembollerin ardındaki şifreyi çözüyoruz. İzleyin:

👉 İlgili YouTube videosu


Sonraki Bölümde Ne Var?
Serinin final bölümü olan “Gerçekliğin Yeniden İnşası: Kim Programlıyor?” başlıklı dördüncü bölümde, tüm bu ritüellerin, sembollerin ve dilsel manipülasyonların birleşerek nasıl yeni bir gerçeklik inşa edildiğini, bu sistemin nasıl hâlâ sürdüğünü ve birey olarak bu yapıya karşı nasıl direnebileceğimizi keşfedeceğiz. Son bölümü kaçırmayın.

Yazar avatarı

Ömer

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Yeni İçeriklerden Haberdar Olun

E-posta listemize katılın ve en son videolardan, blog yazılarından ve özel içeriklerden ilk siz haberdar olun.